22 Mayıs 2015 Cuma

bayan çantası fiyatları ve tarih bilgileri34

 bayan çantası modelleri

bayan çantası fiyatları
bayan çantası fiyatları ve tarih bilgileri34 bugün sizlere bayan çantası fiyatları tarih bilgilerini hzırladı ve diyorki Onun dcv'lctc yönelttiği eleştirilerle sadece Osmanlı ve İslâm dünyasında de^l. Batı dünyasında bile one çıktığını söylemek mümkündür. Bu tespitimizin bir mubaJa^ olmadığı, 1880—1914 donemi İngiliz düşünürlerinin devlet tasavvurunu ele alan Mea-dowcrott (1995)’un çalışmasıyla yapılabilecek git>i» Kemal’in, bu konuda çağdaşı İngiliz ve Fransız düşünürleriyle karşılaştırılmasından anlaşılabilir. XIX. asırda Bonald ve Lamennais gibi öncü Fransız düşünürlerin Kilise’ye karşı tereddütlü tavırları, tabiatıyla modern devlete yönelttikleri eleştirilerin gücünü azaltmıştır.
Kemal’den sonra XX. yüzenim başlarında Harold J. Laski gibi sosyalist eğilimli düşünürlerin başını çektiği, monistik devlet aygıtına karşı alternatif demokratik kurum ve ajanların inisiyatifini savunan siyasî plüralistler (Hsiao 1927), devletin dayandığı tüzel kişilik ka\Tamını eleştirmeye başladı. Ancak aslında bu eleştiri bile, Kilise’ye karşı olduğu gibi Devlet’e karşı verilen yasal-fıziksel özgürlük mücadelesiyle biçimlenen şeklî bir hukuk ve politika kavramı açısından yapılmıştır. Oysa Namık Kemal, bütün geleneksel dun^-ada olduğu gi^* dizel kişi olarak ne Kilise, ne de Oevlet’e sahip olan İslâm’ın hak temel değerine dayalı dünyagörüşü bakımından modern devleti hakkıyla eleştirebilmiştir.
Onun, “tüzel bir kişi olarak devlet” kavramına yönelik eleştirisi uç noktada toplanabilir. Birincisi^ “hey’et-i umûmiye" {thf puhlic hody) denen fertlerin toplamından, halktan ayn, onun üstünde devlet ve şirket gibi “tecridi ve itibari” varlıkların anlamı yoktur; İkincisi, “hak, irade, hâkimiyet, maslahat, menfaat, haysiyet” gibi fertlere Özgü nitelikler birleşmekle farklı bir mahiyet kazanamaz; üçuncusû, dolayısıyla fertlere özgü bu nitelikler sözde, tüzel kişilere atfedilemez.
Namık Kemal, kişiler üzerinde görünmez bir tahakküme hizmet edeceğinden, mekanistik evren tasavvurunun ürünü tuz^l kişi-tik kavramını modernizmin en tehlikeli ürünlerinden biri olarak görür. Buğun İngilizcede tuz^i kişi {hükmi şahıs, /ega/person) olarak tanımlanan devleti I lobbes, artificialperson (sun’î şahıs), Pufendorf İte moral person {maner'i şahıs) olarak tanımlamış, kavramı Pufen-dorfdmn ^arak kullanan Rousseau (1967: 21, McAdam 1963) sayesinde Fransıza ada tüzel kişi anlamında manevi şahu tabiri yerleş-
mişti. Rc^usscau okuyan Namık Kemal gibi genelde Frankofon()|. manii ve Türkiye’de de manrvi fahu tabiri yerleşmiştir,
Kemal (2005: 125), “Vakıa Avrupa’da birtakım zalcmc mu’îtyç. ri “devlet bir şahs-ı manevîdir. Şu hakkı haizdir. Şu işten menfjjj görür” yı^llu safsata-perdâzlıklar etmişlerdir” diyerek devleti tuztj kişi sayanlan eleştirir. Ona göre, devlet, şirket, heyet (dernek) tüzel kişiler, aslında gerçekliği olmayan “tecridi ve itibarî (soyum nominal) bir emirden ibaret olan mccmû’lar”dır. Ancak onun tar^. fından şahs-t manevi tabirinin Ahmed Cevdet (1986: IV/219)p^ geleneksel ile modern kullanımları karıştırılmamalıdır. Kemal vt Cevdet, aslında bu tabirle soyut devleti değil, organik a/teyi kani ederler: “Devlet, bir şahs-ı manevîdir. Kânun yapmak onun uade», icra etmek cfali hükmündedir.” “Ve Şâvir-hüm fn-Env" bışbkk aynı yazısında Kemal (1327: 167, 173), ülke anlamını ortaya koyar “... Bir şahs-ı manevî hükmünde olan devletin ıslâh-ı mizâa dala onun cczâ-yı terkibi bulunan halkın i’âncsinc tevakkuf eder."
Böylecc Kemal (2005: 81, 95, 123, 147) XIX. asırda Kordiıy dınlar gibi (Hvvang 2000) ülke anlamında organik bir İPt'/f/kavri' mim savunarak halktan ayn soyut bir devlet kavramına direnir. Ona göre, “Evvela bir cemiyet, gerek bir diğer cemiyete ve gerek efradına nisbet olunsun, hiçbir vakit kendini terkip eden îzâdan ayn bir mevcut hükmünü bulamaz.” Bu bakımdan ömejdn hareket halka yararlı, fakat devlete zararlıdır” sözü ‘filan gıda vı-cuduma yararlıdır, fakat bana dokunuyor” gibi boş bir söz okır. Olsa olsa Kemal’e göre devlete, “heyet-i idarenin {the aüminutntıvt hody) efradından” oluşan hükümet veya bürokrasi anlamı verilebilir. Ancak idari heyetin geneli, mantıken ve hukuken miUctict ayrı, millete tekabül edecek bir kolektivite doğuramaz.
Geleneksel dünyada, halk {folk, people) genelde insan toplulujı;u-nu, ümmet (community) kavramı ise özelde bir iUülkcdc yışaya siyasî topluluğu ifade ediyordu. Ancak Avrupa’da mekanisük «yı-setin gelişmesiyle ümmet de geleneksel organik anlamını kaybetmeye başladı. Jean Bodin (1530-1596) tarafından “üstün ıktıdır’ (supreme power) anlamında soyut devletin soyut vasfı “egemenlik' daha sonra da Kmmanucl Siey^s (1748-1836) tarafından egemen lığın atfedileceği soyut bir siyasi topluluk olarak “ulus* (nd/wı)ıcıt
edilmişti. Osmanli’nın 1 anzımat surecinde Katilı kültürel etkiye tçılması>ia “millct”ın jçelcnekscl anlamı da derişerek “ulus” karşılı-l^nda kullanılmaya başladı.
kemal, soyut devletin kullandığı egemenliğin dayandırılacağı, veya ümmetten ayn soy'ut bir ulus kavramını kabul etmez. “Millet ve devletim, kendisini teşkil eden fertlerin toplamından i>Ti, soyut bir varlığı olmadığını belirten Namık Kemal (2005: 76,81,94,95,123,147), bu sebeple “ve, veya” gibi bağlaçlarla “devlet, hükümet, millet ve halk” terimlerini bir arada kullanır, ümmet ve mtilef \y egemenliğin atfedileceği soyut kişi yerine halkın siyasî biçimi olarak alır: “(...) Millet, bir halkın revabıt-ı siyasiyesine nazaran bulunduğu hali tarif eder bir kelime olduğu, devlet de bir halkın icraat-1 siyasiyesine nazaran bulunduğu tavrı ifade eder bir la-hzdır. (...) Dunyamn her yerinde hükümet denen hıfz-ı hukuk hizmeti, umum taralından ctrâdının bir veya birkaçına havale olunmuştur. Hükümet veyahut devlet, halkın böyle bir tevkili icra etmek şartıyla bulunduğu tavrına denilir. Ümmet tabiri ise emr-i tevkilden kat’-ı nazarla bir hey’ct-i medeniyenin mecmu’unu ifade etmek için kullanılır.” Ona göre hükümet ve devlet, halkın siyasî icraatının aracı nominal varlıklardır.
İkincisi, Kemal’e göre “hak, irade, hâkimiyet, maslahat, menfaat, haysiyet” gibi fertlere özgü nitelikler birleşmekle farklı bir mahiyet kazanamaz. Bu problem, en net “özeb'kamu hukuku” ayırımında görülür. Kamu hukuku (hukûk-ı umûmiye). Batıda y^eni çağlarda siyasetin hukuktan, diğer bir deyişle devletin koyduğu bir yasalar mecmuası olarak pKizitif hukukun, (özel) hukuktan ayrışmasıyla doğmuş bir kavramdı. “l>evletin tüzel kişiliğinin üstünlüğü” ilkesine dayanan kamu hukuku kavramı, XIX. asır Kıta Avtupa-M hukukunca geliştirilmişti. Bu konuda da gene iki geleneksel ülke İngiltere ile Osmanlı arasında ortaklık görmek mümkündü. Albert V, [>icey (1835—1922)’e göre Ingiltere’nin kamu hukuku yoktu; anayasa hukuku, basitçe politikanın parçası olan özel hukuktan ıbauettı. l>ord Dıplock’un 1970’te hükme bağlanan bir davada kul-kuıışına kadar kamu hukuku kavramı, İngiliz hukukuna mal olamadı ^Tafsilat, Ivoughlın 2003).
bayan çantası fiyatları Namık Kemal (2005: 122—7), Kaya-z.âdc Reşad Bey’e dayanarak kaimi hukukunu “uluslararası hukuk, anayasa ve idare hukuku"bayan çantası fiyatları sundu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder