22 Mayıs 2015 Cuma

bayan çantası fiyatları ve tarih bilgileri38

 bayan çantası modelleri


bayan çantası fiyatları ve tarih bilgileri38 evet bugün bayan çantası fiyatları sizin için çok çalıstı ve bu tarihi bilgileri hazırladı bayan çantası fiyatları diyorki otoriteyi temsil eden masum bir imam silsilesi tarafından •urdunj lur. Boylece Sünnilikteki demokrasi anlayışına karşılık hâkımıyfTır, doğrudan Allah’tan geldiğini öngören teokrasi Şiîlikte görülür Şu halde İslam’da birincil otorite, Allah’a, ikincil otorite ise Hal ka aittir. Nitekim Yunanca laos (halk) kelimesinden gelen latkhk^ aslında ikincil otoriteyle ilgilidir ki Thomas Aquınas, bunun Bifı da öncüsü olarak alınabilir. Avrupa’da ortaçağlarda “kralların liihj hakkı” deriminin de gösterdiği gibi, yöneticilerin buyurma hıkkifu dogmdan Tanrı’dan aldıkları iddiasına dayanan teokrasi, meşnmet knzınc yol açmıştır. Bu krizi gidermeyi hedefleyen Aquına$’ın Lâtince vox populiy vox Det vccizcsini yansıtan omntspotestas a Dtoper populum (Butun iktidar Tanrı dan gelir, ancak halk yoluyla kullanılır) sözü, laikliğin orijinal formülü sayılabihrdi. Onun öncülük ettiği bu demokratik-laik siyaset anlayışı, başhea vefatından tam bir yi] sonra doğan Marsilius Padua (1278-1342) tarafından sürdürülmüştü (Gencer 2010a: 327-28). İbni Sina ve İbni Rüşd gibi Isbaa filozoflarından etkilendiği bilinen Aquina$, muhtemelen IslâoM otorite modelinden ilhamla bu formüle ulaşmıştı. Biz de Kâoûm-sonrası Osmarüı siyasetini bu orijinal anlamında laiklikle karakten-ze etmiştik (Gencer 2000b).
Batı’da Katolik dünyada fazla rutunamayan Aquinas ve Paduı ın savunduğu ikili sözleşmeve da^ah demokratik-laik siyaset mb-yışı, XVI. ve XVII. yüzyıl Avrupa’sının püriten teologUn tınmadan savunulan misak {covenant) kavTamıyla diriltilmişti (Gencer 2010a; 328). Ancak püriten sii'asî felsefe de Batı düşüncesindeki sekülerlcşmeyle otoritenin hâkimiyete dönüşmesini önlevemedi Otoriteden egemenliğe geçiş, ayrı çalışmalann konusu olsa da Namık Kemal ile Ali Süavi’nın ilgili fikirlerini kavramak için bu konuda bir fikir vermek elzemdir. Yaygın kanaate göre modem Baniı siyasî felsefe Machiavelli veya Hobbes ile başlar. ArKak dahaden-nc inildiğinde teiMİisi problemine cevap aravıştndan doğan modem düşüncenin babası olarak gomlebilecek VVilliam Ockham (1280-1349), iki önemli açıdan egemenlik kavramının doğuşuna ztmm hazırladı. Birincisi, volontarizmle kötülük içindeki dunvayı de^ rccek Tanrı’nın mutlak iradesi ve İkincisi mutlak kudretine vuqp» yapması (Kngster 2(X)1: 4—12, 158). Brian
Boylccc haklı iktidar olarak otorite, Jcan Bodin sayesinde “ustun iktidar olarak ejçemenli^e (hâkimiyet, sovereıgnty) donuştu. Tann’nın hâkimiyet hakkının mutlak kudretinden çıktı^nı söyleyen Mohhes (1996; 237), Lrviathan dsi egemenlik tasavvuru ile teo-dısı probleminin ilişkisi hakkında kritik bir ipucu verir. “Aslî gu-nAh"a takan Augustine’ün görüşünün aksine Hobbes’a göre çektirme hakkı, her zaman insanların günahından de^il, fakat Tanrı’nın kudretinden gelir. Şu halde egemen Tanrı, Ockham’ın öngördüğü jfibı kotvilu^e izin verme kadar kaldırma mutlak kudretine de sa-hıpnr Otorite gibi önce kişisel Tanrı’ya atfedilen bu egemenlik, Etkhart gibi mistikler tarafından teslis doktrininde yapılan tadilatla jtayr-ı şahsî hale getirilen Tann’dan “İncil, devlet, parlamento” pbı nominal mercilere aktarıldı. Zamanla halk yerine ulus, hâkimiyetin kaynağı, monarşi yerine devlet ise kullanıcısı olarak kurgulandı.
Otorite ile egemenlik arasındaki çelişki. Batılı düşünürler arasında en net Namık Kemal’in ana Batılı entelektüel kaynağını oluşturan Rousscau’da görülebilirdi.^ Rousseau (1967)’nun ideali, halkın otoritesi, demokrasiv'di (Sabine 1959: 575—96). Ancak monarşi ile karakterize şahsî siyasetten, devlet Ue karakterizc gayr-i şahsî siyasete geçiş sonucu otoritenin anlamı ve ajanı değişmiş, demokrasi idealinin gerçekleşmesi daha da zorlaşmıştı. Otorite ile egemenliği bağdaştırma teşebbüsü, Rousseau’nun siyasî felsefesini de zora sokmuştu.
Batı’da modern hâkimiyet kavramının doğuşu otorite krizini belirtti; zira üstünlük atfı, iktidarı aklî olsa da makul-haklı kılmaya yetmedi. Bu itibarla Namık Kemal ve Ali Süavi gibi Osmanlı aydınları, modern hâkimiyet terimini geleneksel otorite anlamında kullandılar. Onların işi, geleneksel otorite kavramına alternatif ola-
^ Namık Kemal (1327: 176) “İTsûl-ı Meşveret I lakkında Mektuplar" başlıklı bir dızj makalesinin birincisinde Kousseau ve unlu eseri Soiya/ SozJefmf'den fa yekildc bahseder: “Udcbi-yı hukemâdan meşhur Rousseau. Şerâit-ı Icti-iBâ’ nam kitabında (ki şimdi arkadaşlardan biri tercümesine himmet ediyor) bukumet-i gllibkneyi tetkik ettiği sırada galibiyet, hakkı icab ederse halkın da ashâb'i hükümetin elinden at>r ile ahz-i iktidara hakkı olmak lazım gpelir."
654 Yent Toplum
rak hâkimiyeti kavramsallaştırmak dc^il» otoriteyi, egemen dçvk^ vucut vTren gavr-i şahsî siyasete uygulamaktı. XIX. asır Islâm dun. yasında onlann haşaniarı, otoritenin temellük ve tasarruf tai7mj ilişkin Sünni İslâmî doktrini, önce klasik, daha sonra da modem Osmanli emperyal rejimine uyarlama kabiliyetlerinde yatıyordu Namık Kemal, Eylül 1868’te Hürriyette “Usûl-i Meşveret Hafc. kında Mektuplar” başlıkh sekiz mektupluk bir makale dizisi mm ladı. Ali Süavi’nin bundan bir sure sonra A^stos 1869’da 'Ulım gazetesinde çıkan “el-Hâkimü Huvellahü” başlıklı makaJesı ise Ke mal’in tezlerine karşı yazılmış olduğu izlcrümini uyandırdı: “Şimdi şöhret bulmuş bir tabir var: Hâkimiyet-i halk diyorlar. Bu kazm, Fransızca’dan tercüme; aslı “souverainct^ du peuplc.” Şimdi bi2 fi Fransızca kelimenin mânâsını taharri edelim.” O, böylcce kavramsal bir araştırmasına giriştiği hâkimiyetin ontik olarak iki vt sıVMi olarak uç anlamını tespit eder. Ona göre mutlak anlamda hâkimiyet, bizzat irade ve buyıırmavı belirtir ki bu, bütün varlığı yaratan Allah’a hastır. İkincisi, nisbî hâkimiyet, insanlann birbirlenne karfi özgür ve eşit olması demektir. Hâkimiyetin üçüncü, siyasî anlamı ise “siyasî topluluğu oluşturan kişilerin hepsine hükümet” demektir.
Bu siyasî hâkimiyet, Süavi (1869a)’yc göre üçe ayrılır yosemâ, yürütme ve yargt. Arapça’da hâkimiyet ka\Tamının türediği hüküm kelimesi, bu anlamların üçünü de kapsasa da buyurma (emir) kavramımdan anlaşılabileceği gibi temelde iradeden kaymaklanan ym-mayı ifade eder. Rousseau (1967: 93)’da olduğu gibi yasama, snasî bedenin kalbine, yürütme de organlarını hareket ettiren beynine benzetilmiştir, yani birincisi, siyasi bedenin iradesi. İkincisi eylcıaı hükmündedir. Bu yüzden Bodin, Locke (1965: 413-15) ve Rousseau gibi fıloztıflar yasamavı egemenliğin karakteristiği olarak görür
Bodin ve laıcke (1965: 403), İlâhî hukukun tecellisini ifade eden tahiî hukuku yasamanın kaynağı olarak alır. Buna karşılık Rousseau (1967: 38-41), nihaî olarak tüm hukukun Allah’tan geldiğini kahul etse de Montcsqııicu gibi fiilen genel iradeyle keşfedilecek bir sivil, pozitif yasayı savunur. Süavi (1869a)’ve göre emir, itaati, dolayısıyla bir bağlılık ilişkisini gerektirir. Bu yüzden LtKİec (1965. 187, 194, 197, 204-05, 212) ve Süavi (1869a)’nin de belirttiği gibi insanlar, hemcinslerinden değil, bütün varlığın yaratıcı» olarak mutlak buyurma hakkının sahihi Allah’tan ancak emir alab
656 Yffit Tpf^ium
bileceninden endişe ettini K'in Namık Kemal’in gelenekle! imamft ka\Tam v'iFti verine tabii!fiili hâkimiyet kavramlannı kiıjj^ masına karşı çıkıyordu.
Ali Suavi, hâkimi>Tt hiyerarşisi hakkında incelikli İslimi ten^ nolojivi kullanmada tutarhydı. İslâm terminolojisinde ruhların ratılmasından sonra Bezm-i Elest veya ‘Adn Cenneti’nde yip^ ahıtle tahakkuk eden ilâhi-mutlak-hakild hâkimiyete, lâfzenot^ tenin karşıhn> olan rububiyet^ halk*ummct tarafından tcmclluİQ^ hilâfet, imam*hükümdar tarafından tasarrufuna ise imamet^ Kadim Batı vokabulerinde de karşılığı bulunabilecek bu terminoloji yerine hâkimiyeti “İlâhî, tabiî, fiilî” gibi birtakımına larla tavsif ederek hiverarşilendirmck karışıklık yaratacaktı. bayan çantası fiyatları sundu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder