19 Ağustos 2015 Çarşamba

replika telefon ve modern islam bilgileri45

replika telefon ve modern islam bilgileri45 eb güzel bilgileri islam bilgilerini modern islam bilgilerini yaan replika telefon dediki Dördüncü çelişki, Abduh’un sosyalist toplum tasvirinde görülür. Ona göre sosyalist bir sistemde herkes bir diğerinin malında hak iddia edecek şekilde tüm mülkiyet ortak olacaktır. Böylece insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için diğer insanların mallarından medet umacağından artık çalışmaz hale gelecektir. Eğer bu tür sosyalist fikirler insanların zihinlerinde etki kazanacak olursa tüm sanayi sekteye uğrayacak ve servet üretimi duracaktır. Sonuçta bir süre sonra insanlar açlıktan ölecek hale gelecektir (Reşid Rıza 1931: II/11-12, Siddiqi 1982:185). Abduh’un ilgili Kur’ân ayetini kolektif mülkiyet lehinde yorumuyla bu tür mülkiyetin toplumsal sonuçlarına ilişkin garip tasviri arasındaki çelişki ortadadır.XIX. asırda İslam dünyasının Batı ile “sert” replika telefon Ahilik teşkilatında görüldüğü gibi zanaat alanında usta/çırak ilişkisine dayalı meslekî ile ahlakî eğitim içiçeydi. Loncalar, zanaat öğretiminin merkezleriydi. Müfredatlarının ahlakî ve entelektüel eğitimle ilgüi derslerini zamanla yakın temas içinde olduğu tekkeye aktaran medreseler, yargı, eğitim ve diyanet alanlarında kadı, müderris ve imam yetiştiren öğretim kurumlan idi.

(emperyalizm) ve "yumuşak” (seyahat, tahsil) yollardan karşılaşması sonucu geleneksel bilgi ve eğitim anlayışlarında da kritik bir değişim meydana geldi. Geleneksel dünyada eğitimin hedefi, aileden tekkeye ve okula uzanan ortamlarda, birincil ilişkiler ağı içinde âdâb denen davranış kurallarını özümseyerek kendisiyle ve dünyayla barışık, ahlakî-iradî olarak "otonom" (kendi kendine hâkim) iyi bir insan yetiştirmekti. Bu, insanların “hadd"ini bildiği hiyerarşik bir tabakalaşma felsefesine dayalı zanaat öğretimi alanında da geçerliydi.
Ancak Batı’da 1500’den itibaren ortaya çıkan mekanistik evren tasav-vumnun ürünü “tüzel kişilik” kavramı, hukuk başta olmak Ü2ere bütün alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da insanlar-arası geleneksel ilişki tarzını kökten değiştirecekti. Batı’da öğrenciler, bilgi yetkisini artık ucu ta Allah’a çıkan bir silsilenin son halkasını teşkil eden hocasından değil, loncalar gibi tüzel kişilik kazanan üniversitelerden, gayr-i şahsi, nominal bir merciden alacaklardı. Eğitimdeki bu devrim, aslında episteraolojik bir devrim anlamına geliyordu. Batılı bilgi, böylece nitel olarak sahiciliğini kaybederken üniversiteler sayesinde nicel olarak hızla artmaya başladı. Asimi ve anlamım kaybeden bir bilgideki arüşm en önemli sonucu ise doğal olarak kontrolden çıkmasıydı. Hakikat ve güzelliği hedefleyen geleneksel nitel {knowledgd), giderek bilim (sdencdj ve malumat (information) denen /7/ce/bilgiye dönüştü.
Modernizmin yeni bir dünya yaratma hedefi, maddî-doğal olduğu kadar manevî-beşeri dünyayı kapsayan bir “mühendislik” fikrini içeriyordu. Rönesans’tan beri bilim ve teknoloji yoluyla doğa üzerinde kurduğu denetimin verdiği güvenle Batılı insan, beşeri dünyayı da tasarımlayabileceği vehmine kapılmışü. Bir kolektif mesihçilik olarak gerçekleşen Fransız Devrimi, bu tarihî mühendisliğin dönüm noktasını oluşturdu. Ardından
726 BtUKI ütiMUcn
kökten değişen sosyal düzen, daha doğrusu düzensizliğin yarattığı rr ruiyet krizinden doğan birçok siyasî ideoloji de, bu manevî mühen^' lik"*^' amacını sürdürdü. XIX. asırda radikal siyasî ideolojilerin erken şansızlığının ardından devreye giren pozitivizm gibi felsefi ideolojiler"^ eğitim yoluyla sosyal mühendislik vizyonunu benimsedi. Siyaset yoluyj. toplum ve siyaseti dönüştürme amacı, yerini eğitim yoluyla bizzat insan dönüştürme amacına bıraktı ki XX. asır faşist rejimleri bu manevî hendisliğin zirvesini oluşturacaktı.
Geleneksel dünyada geçerli elit politikasınca siyaset, formel olarak öi). çelik ve belirleyiciliğe sahipti. Formel olarak zira, elit politikasının formej gücü, depolitize halkın enformel, moral gücünden geliyordu. Oysa gele, neksel elit politikasına özgü siyasetin bu formel önceliğine aldanan ay. dınlar, modem kitle politikası döneminde de bu yolla toplumu dönüktü-rebilecekleri vehmine kapılmışlar, ancak kısa sürede yanıldıklarını gör. müşlerdir. Kolektif mesihçilik tarzında kitlesel bir politik hareket olarak Fransız Devrimi, ancak bir tepkinin boşalması olarak eski düzeni yıkmaya başarmıştı. Toplumu ortak değerler yönünde seferber edecek geleneksel entelektüel rehberliğin kaybolduğu kitle politikası döneminde radibl siyaset yoluyla sürdürülebilir yeni bir düzen kurma imkânı artık kalmamıştı. Siyaset yoluyla toplumu dönüştürme amacı, böylece ta temelde “eğitim yoluyla insanı dönüştürme” amacına bıraktı, tabiî eğitime yeni bir anlam ve misyon yüklenerek.
Batı’da yaşanan bu süreç Osmanlı ve İslam dünyasını da ister istemez etkileyecekti. XIX. asırda amaç, Batı’da olduğu gibi yeni bir eğitim anlayışıyla modernist seçkinler ve modernliğe uyum sağlayacak kitleler yetiştirmekti. Bir taraftan mühendislik, hukuk ve basın gibi “yönetim için bilgi”yi sağlayan temel alanlarda modern devletin ihtiyaç duyduğu seçkinleri yetiştirecek formel, teknik eğitime, diğer taraftan modern dünyada ayakta kalmak için gerekli siyasî ve İktisadî katılım için halkın bilinçlenmesini sağlayacak formel (okullar) ve enformel (basın-yayın ve vaaz) eğitime ihtiyaç vardı. Artık eğitimin hedefi, “ahlaken kaliteli bireylerden oluşan istikrarlı bir topluluk" yerine “yeni bir politik bağlılık bilincini icazanacak bireylerden oluşan yeni bir toplum” yaratmaktı. Batı'daXlX.
’’ “Manevî mühendislik” tabiri, daha çok pozitivizm ve faşizme ilişkin kullanılii ygın “sosyal mühendislik" tabirinden daha genel olarak çağımızda görülen Itür, toplum, tarih vs. mühendisliği” gibi bütün gayr-i maddî mühendislik tasanla^ m kapsar. j
İSLAM'DA MODERNLEŞME ^ 727
asra damgasını vuran pozitivizmin öngördüğü toplumsal mühendislikteki rolü açısından eğitim, böylece gerek Batı'da, gerekse Ortadoğu'da, özellikle seyahat veya tahsil yoluyla Batı’yı yalandan tanıyan Müslüman aydınlar tarafından modernleşme sürecinin ana dinamiği olarak görülür hale geldi (Szyliowicz 1973). Bu yüzdendir ki özellikle Abduh gibi Mısırlı aydınlarda bu konuda nisbeten daha zengin bir entelektüel malzeme bulmak mümkündü.
Sultan Abdülhamid, Osmanh İmparatorluğu’nda teknik, genel ve en-formel eğitim alanlarında büyük bir atılım yapmıştı. Bu atılımın arkasında elbette dönemin önde gelen aydınlarının eğitimin hayatî önemi hakkında Sultana rehberliği vardı. Örneğin Avrupah modernleşmenin dinamikleri hakkında ilk kez Osmanh kamuoyunu bilgilendiren Tanzimat’ın ideologu Sadık Rifat Paşa, kamuoyunun olduğu gibi eğitimin modernleşmedeki rolünü de vurgulayan öncü isim oldu. Paşa, Avrupa'da kalkınma dinamiklerinden bahsederken “maarife önem verilir, dilini okuyamayan bir tebaanın varlığından söz etmek mümkün değildir” der (Ortaylı 1987: 76). Aynı zamanda elit zihniyetince eğitimin dozu, amacına göre ayarlanmalıdır, Paşa’ya göre. Osmanh İmparatorluğu’nda eskiden olduğundan çok daha geniş bir vatandaş kitlesine yönelik örgün bir eğitim sisteminin faydasına dikkat çeken Rifat Paşa, diğer taraftan bunun dozu ayarlanmadığı takdirde yol açabileceği olumsuz siyasî sonuçlara da dikkat çekmekten geri durmaz. O, “umum halka ...replika telefon kendilerine faydası dokunmayan, onları itaatsizlik ve serkeşliğe sevk edebilecek bazı teferruatlı bilgiler" vermeyi hedefleyen bir eğitim sistemine karşıdır (Mardin 1996: 211). Sultan Abdülhamid’in sansürcülüğünde bu tür bir mülahazanın da rol oynamış olduğu düşünülebilir.
Sultan Abdülhamid’in eğitim hamlesinin arkasında asıl bilge bir devlet adamı. Sadrazam Sait Paşa bulunuyordu. 1879’da muhafazakâr eğiliminden dolayı Sadarete getirilmişse de Paşa, 1885’e kadar görevde kaldığı altı yıl içinde Midhat Paşa’nın bazı reformist görüşlerini benimser hale gelmişti.'"^'^ Mebuslar Meclisinde geçen görüşmelerde imparatorluğun eğitim reformuna olan acil ihtiyacın vurgulanması, Osmanlı-Rus Har-bi’nin de gösterdiği gibi bu reforma girişilmediği takdirde İmparatorluğu bekleyen kötü akıbetin teşhisi ve Berlin Kongresinde Osmanh eğitim
Genç Türk liderlerinden Mizancı Murad, 1895 yılında uty dışında çıkardığı ilk risalelerinden birinde, Genç Türklerin Sultan Abdülhamid döneminde onun inisiyatifiyle açılan kurumlardan yetişmiş olmasından dolayı Sait Paşa’nın “Genç Türklerin piri’’ sayılması gerektiğini belirtir (Mardin 1983a: 69).
728 BEDRİ GENCER
kurumlannın da tartışma gündemine gelmesi, onu, eğitim konus, öncelikle ele almaya sevk etmişti. Sait Paşa. Sultan’a sunduğu 1878,18^ 1881, 1886 ve 1892 tarihli beş layiha ile eğitim reformuna olan ihtiyaç/'^ yapılması gerekenleri anlatmıştır. 1879 tarihli, tafsilatlı ikinci layihasiiK İmparatorluğun çöküşünü maarifin inhitatına bağlayan Paşa, her şeyden önce genel eğitime önem verilmesi gerektiğini belirtir. Ona göre adalet savunma ve maliye alanlarında başarı gösterecek nitelikli kadrolar ancai; eğitimle yetiştirilebilir. Medeni bir cemiyete layık surette yaşamak, hattü Hıristiyan tebaayı idare edebilmek için eğitim şarttır. Sözün kısası, Sait Paşa'ya göre eğitim hâkimiyeti sağlar, cehalet ise mahkûmiyete sebep olur (Karal 1988: 385).
Herhalde Sultana, eğitimin çağdaş dünyada kazandığı önemin bundan daha çarpıcı bir anlatımı olamazdı. Sait Paşa, bu fikirlerini geliştir mede muhtemelen devrinin önde gelen aydını Namık Kemal’den önemli ölçüde ilham almıştı. Kemal, eğitimin önemi hakkında diğer İslam âlimleriyle hemfikirdir. Batılı kaynaldar açısından Abduh, Spencer’in Eğitim'irû, Yeni Osmanhlar ise Ziya Paşa’nm tercüme ettiği Rousseau’nun Emildind^n ilham alırlar (Mardin 1996: 381). Namık Kemal (2005; 110-ıi3)’in atıf yaptığı Ebuzziya Tevfik’e göre her çeşit felaketin kaynağı eğitimsizliktir.^^^ Kemal’e göre, “maarif-i umumiyenin fevaidinden bahsetmek güneşin vasfında kaside söylemek gibidir (...) maarif hususu, sahihan âlemde mevcut olan mesail-i siyasetin cümlesinden mühimdir.’
Ona göre maddî ve manevî, bireysel ve toplumsal her türlü gelişmenin temelinde yatan ana dinamik, eğitim ve çalışmadır. “Terakki” başlıklı yazısında Londra’da tecessüm eden modern Batılı medeniyetin olumlu karakteristik yönlerini hayranlıkla tasvir eden Kemal (2005: 219, 5i9)’in esas amacı, Osmanlılarm bundan ibret almasını sağlamaktır. Ona göre birkaç sene içinde İstanbul’u Londra veya Rumeli’yi Fransa haline getirmek mümkün değildir. Ancak Avrupa terakki dinamiklerini keşfederek bu seviyeye toplam iki asır içinde geldiği için bizim de o yolu izleyerek kısa sürede amaca ulaşmamız mümkündür. Kalkınma, kapsamlı bir pro^ je olarak alındığı takdirde Osmanlı’nm da hiç olmazsa iki asır içinde e% nedeni ülkelerin seviyesine çıkacağından şüphe yoktur. Bu amaca ulaşı nak ise birçok engelin giderilmesine, birçok halin değiştirilmesine, biri
^ Ebuzziya Tevfîk, "Mektepsizlikten Görülen Bela ve Mekteplerin Vücub-ı Islâhı,| ’>ret\'y {21 Haziran 1288).replika telefon yazdı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder